Çocuk Nimetinin Şükrünü Yerine Getirebilmek

Bir çocuk yaratılıp dünyaya geldiği andan itibaren, daha anne karnındayken dahi hem nimet hem imtihan olarak bizlere bahşedilmiş; imtihanı güzelleştirmek de kazanmak da biz insanların iradesine bırakılmıştır. İmtihanın boyutlarını anlayabilmek için bir çocuğun anne karnından ölümüne değin geçen süreçte anne ve babasının, ailesinin, çevresinin ve diğer etmenlerin ne denli etkili olduğuna bakabiliriz. Bu süreç içerisinde yapılan hatalar sadece çocuklara karşı yapılmış olmayacak, nimet olarak Allah'tan lütfedilmiş emanete riayet edilmemesi gerçekleşmiş olacaktır ki sıfatımız ne olursa olsun, çocuklarla iletişimde bulunduğumuz sürece bu süreçlerin her birinde doğrudan olmasa da kimi zaman doğrudan kimi zaman dolaylı olarak mükellef olan yine bizleriz.Bu bakış açısıyla "Yaratan yarattığını bilmez mi?" ayetinin sırrına bakarsak görürüz ki, çocuklar yalnız kulak dolgunluğu içeren kalıp yargılarla değil, Malik'inin kelamı olan ayetlerle, Peygamber sünnetleriyle sükunetle büyütülmeye çalışılmalıdır. ''Her doğan çocuk İslam fıtratı üzere doğar, anne ve babası onu Yahudi ya da Mecusi yapar'' hadis-i şerifini bizlere yöneltilmiş bir ikaz kabul etmeli ve çocuğa karşı bakışımızı genişletmeliyiz. Çocuk, ''küçük yetişkin'' değil; bir süreliğine yetişkinlere emanet edilmiş aziz misafirdir. Bu aziz misafiri layığıyla memnun etmek bizim temel görevimiz. Bu bir ayrıcalık, çocuğa karşı bir lütuf değil, onun yaratılış sırrında gizli olan en temel hakkıdır.
Çocuklara Peygamber(Sav) bakışıyla bakabilmeyi öğrenmeli; her biri cennet meyvesi, göz nuru çocuklar bizlere yük, sorumluluk olarak değil, armağan, emanet, nimet olarak görülebilmelidir. Korkmadan sevebilmek, korkutmadan incitmeden, merhametle onlara yaklaşabilmemiz için unutulmaması gereken en mühim mesele, onlara sahip olmadığımız, belki ancak yanlarında zamana, yetişmelerine 'şahit' olacağımızdır. Her şeyden de önce, dünyaya gelen her insan ayrı bir bireydir ve çocuk da bu birey olma hakkına doğuştan sahiptir. Allah, yaratılış gayesinde insana bu hakkı lütfetmiştir. Anne, baba ya da eğitimci olmak çocuk üzerinde 'sahip'lik baskısı oluşturmayı getiremeyeceği gibi çocuğun birey oluşunu dışlamayı, onu hiçe saymayı da gerektirmez. Her çocuk özeldir, her çocuk onunla özel olarak ilgilenilmesini ister ve şüphesiz her çocuk bunu fazlasıyla hak eder. Bunun tek gerekçesi Allah'ın böyle istemesi, Peygamberi'nin(Sav) çocuklara böyle yaklaşmasıdır. Temeli bu dayanaklara dayanmayan her yaklaşım bizi amacımızdan giderek uzaklaştıracaktır. Her insanın özel olduğu yaratılış ilkesinden ayrılarak, genellemelere varmak, her duyulanı her çocuğa yaptırım gücüyle uygulamaya kalkışmak, çocuğu olduğundan değersiz hissettirir ve yaratılışında bahşedilmiş olan çocukluk sırrının ortaya çıkmasını engeller. Bilinmelidir ki her çocuk bir nimettir ve nimetin şükrü ancak onun değerini bilmekle eda edilir. Çocuğun değerini bilmek ve göstermek de ancak Hz. Peygamber(Sav)'in serçesi vefat eden çocuğa taziyeye giden, babası gazada şehid olan çocuğa sarılıp ağlayan Alemlere Rahmet Peygamber hassasiyetini benimsemekle gerçekleşir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

'Hakim' değil, 'Şahid'iz.

Tesettür 'Gizlenmek' İçindir; Nazarları Çekmek İçin Değil