Önceliklerimiz Buradaysa Biz Nerelerdeyiz?

Selamun aleyküm.
Bugün epeydir kendimde ve toplumda gözlemlediğim, Müslüman'ın öncelik ayrımı yapabilme yetisiyle ilgili yazmak istedim. Bu yetinin neresindeyiz ve de neresinde olmamız gerekir? Bireysel olarak bu sorulara samimiyetle cevap verebildiğimizde farkındalığı başlatmış ve ıslah yolunda adımlara başlamış olacağız inşaAllah.
İslam ve dahi İslam'ı benimseyerek kabulün gerektirdiği Müslümanlık bilinci, sadece maneviyata yönelmeyi tasvip etmediği gibi maddiyatın kölesi olmayı da yasaklar. Bugün, bir Müslüman, sahip olduğu sıfatın gerektirdiği teslimiyete dayanarak hayatını farziyet noktalarında şekillendirdiği gibi, zaman ve mekan olanaklarında bu öncelikleri düzenleyebilme yetisine de sahip olmalıdır. Bu yeti, gerek dünya gerek ahiret hayatını yerinde ve salih amellerle güzelleştirebilmekten geçer. Ancak bir amelin 'salih' olması, onun her zaman için yerinde olduğunu ispatlamaz. Hatta bazı anlarda, normal şartlar dahilinde salih amel olarak görülecek bir amelin o an için yapılması, gücü ve zamanı yerinde kullanmamak gerekçesiyle israf olarak dahi nitelenebilir. Aynı ev içerisinde yaşanan aile fertlerinin ıslahına çabalamadan ikincil üçüncül değerde kabul görebilecek toplumun diğer fertlerini ıslah etmeye çalışmamız bu önceliği dikkate almayışımıza bir örnektir. Tam da bu noktada, Müslüman'ın salih amel işleme arzusunun öncesinde 'yerinde'lik ve 'önce'lik ilkesini benimsemesi gerekir. O an için benim yapacağım iş, katılacağım oturum, bulunacağım yardım, nafile ibadetlerim, öncelik ilkesinin neresinde kalıyor? Bir başka deyişle, acaba farkında olmadan 'farziyeti' arka plana atıp belki ikincil değerde görülebilecek işlerle vakit harcayarak kendimi teselli ve nefsimi memnun mu ediyorum? Bir mekanda, bize selam verildiğini ve bizim o selamı almadan bir başkasına selam verdiğimizi düşünelim. Ortada gerçekleştirilmesi gereken selamı alma farzı varken, bir diğer Müslüman'a selam verme sünneti gerçekleştirdiğimizde hangi amele hizmet etmiş oluyoruz? Bunu hayatımızın en ufak saydığımız ayrıntılarına dahi uyarlayabiliriz. Zamanı değerlendirme noktasında önceliklerimizi tespit ederek ilk adımı gerçekleştirebiliriz. Mesela, farz planında eksikliklerim var mı ve bu eksikleri telafi etmek için neler yapıyorum? diye sorgulayabiliriz kendimizi. Örneğin; kaza namazı, kaza orucu planlarını düzenli takip edebilir, 'farz' önceliğimi öne alıp yine nafile ibadetlerimi kafi miktarda ikincil olmak üzere gerçekleştirebilirim. Mutlaka yapmam gereken bir durum söz konusuysa tercihe bırakılmış bir ameli bir süreliğine beklemede bırakabilirim.
Herhangi bir karar almam gerekiyorsa, bu karar benim hayatımın ve önceliklerimin neresinde diye düşünebilirim. Şunun gibi, birinci dereceden bir yakınımızın ameliyat olduğunu ve bizden gerekli müdahaleleri yapmak için onay istediklerini düşünelim. Ortada 'hayati' bir mesele varken, bahsi geçen kişinin örneğin, beslenme planını değiştirmeye kalkmamız abesle iştigal olmaz mı? Aynı bunun gibi, temel kaideleri sağlamlaştırmadan, tıpkı bir insanın yaşamının söz konusu olması gibi ciddiyet olan farziyetleri ön plana almadan mesela şüphelerden sakınmaya çaba göstermek 'yerinde'lik ilkesinin neresinde yer alacaktır? Öncelik sıralaması yapmak sanıldığı gibi, ikinci, üçüncü ve dördüncü sıradakileri önemsiz görmek değil, önemliler listesinde yalnızca bir adım sonrada bırakmaktır. Güneşin doğmasına ancak farz namaz kılacak kadar vaktin kaldığı bir anda sünneti kılmadan farzı kılmak, sünnete değer vermemek değil; aksine, sünnetin sakındırdığı farz namazın kazaya kalma ihtimaline karşı alınan önlemdir. Yapacağımız iş, gerçekleştireceğimiz, bulunacağımız katılım, bulunduğumuz yer, bu ilkelerle çelişmez nitelikte olmalıdır ki, mümkün mertede zamanı ve imkanları yerinde değerlendirebilmiş olalım. Allah'a kulluk, aile fertleriyle ilişkiler, yakınlarımızla ilişkimiz, sahip olduğumuz meslek, bulunduğumuz hizmet ve dahi sayısını arttırabileceğimiz vazifeler öncelik sıralamamızda farzlar, sünnet ve nafileler şeklinde gerçekleşerek asli hizmetini temsil etmelidir. Allah'a iman etmeden kılınan namazın fayda vermeyeceği gibi namazı değersiz ya da ikincil değer görerek bulunduğumuz her yer, altına adımızı imza attığımız her katılım, şuurlu Müslümanlıktan ve bereketten mahrum kalmış olacaktır. İnsani ilişkilerde sonraya bırakılacak arkadaşlıkları birincil derecede görmek, bu insanlarla her görüşmemizle, eşimiz, ailemizle geçireceğimiz kaliteli ve öncelikli zamandan çalıyor olmamız, bizi iyileştirmeyeceği gibi toplumu oluşturan 'aile' olgusunu da önceliklerimize dikkat etmeyerek belki de yıkıyor olacağız.
Kabul ettiğimiz ve benimsediğimiz hak din İslam, bizden ifratı da tefriti de istemediği ve bunlardan sakındırdığı gibi bize itidal üzere olmamızı emrediyor. Allah bizden günahsızlığı beklemediği gibi günaha düçar olunan noktada son nefese kadar tevbe kapısını hep açık tutuyor. Allah'ın lütfettiği bu nimet ve sünnetin savunduğu bu itidalli öncelik, hayatımızın her alanında farzdan sünnete ve müstehap amellere kadar önceliklerimizi tespit ederek itidal yolunu tutmamızı, çok ama istikrarsızdansa az ama istikrarlı olanlarla meşgul olmamızı tavsiye ediyor. İnsanın niteliğe ve elhamdülillah ki Allah'ın niceliğe; insanın sonuca, Allah'ınsa niyete, gayrete baktığını özümsediğimizde farzlarla kuşatılmış bir hayatın, imkan dahilinde sünnetlerle, nafilelerle süslendiğinde nasıl da cennete dönüşeceğini görebilmemiz gerekiyor. Tüm bunlardan sonra, şunu söyleyebiliriz.: Allah'ın dini İslam ve onu savunan Peygamber(Sav) kolaylığı, yerindeliği, yeterli öncelikleri emrediyor. Bizden çabamızın üstünde çaba beklemiyor. Yalnızca sahip olduğumuz imkanlar doğrultusunda önceliklerimizin farkında olarak elimizden gelenin en iyisini yapmamız adına çabalamamızı bekliyor. Gayret bizden tevfik Allah'tandır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çocuk Nimetinin Şükrünü Yerine Getirebilmek

'Hakim' değil, 'Şahid'iz.

Tesettür 'Gizlenmek' İçindir; Nazarları Çekmek İçin Değil